DENİZCİLİK camiasına özellikle yeni girenler ile gireli çok olsa da işin özüne bir türlü vakıf olamayanların sıkça konuştukları bir konu vardır:
Dünya turu yapacak teknenin boyu! Bırakın Dünya turunu, Akdeniz’de dolaşmak, Atlas Okyanusu’nu geçmek için de ayrı ayrı konuşulur bu. Kendisine “Dünya turu yapacak tekne kaç metre olmalıdır?” diye soru yöneltilen biri de, belki kendisine birinin soru sormasından kaynaklanan anlık ego patlaması, belki de soruyu yanıtsız bırakmama endişesi ile birşeyler uyduruverir: “En az 15 metre olması lazım!” “-Peki Akdeniz’de dolaşacaksak?” “-O zaman 12-13 metre de olmalı.” “-Ya Atlantik geçişi için kaç metre olmalı?” “-Mmm, o da okyanus olduğuna göre 14-15 metre dolaylarında olsa iyi olur!”
Size burada açık açık söyleyeyim, bunların hepsi fasa fisodur. Hiçbir dayanağı, hiçbir gerekçesi olmayan uyduruk laflardır. Çünkü asıl hikâye, tekne değil, denizcinin kendisidir. Dedim ya, işin özüne vakıf olamamış kimselerle işe yeni başlayanların konuşmalarıdır bunlar. İşin özü kavranamadığı için de tekneye odaklanılır.
Hepimizin tanıdığı, Türkiye’nin gururu olan ve kendisine “foto muhabir” diyen ünlü fotoğraf sanatçımız Ara Güler’in nefis bir anekdotu vardır, bilirsiniz belki. Kendisiyle yapılan pek çok röportajda sorarlar: “Hangi marka makine kullanıyorsunuz?” Ara Güler de her seferinde ders niteliği taşıyan o sözleri söyler: “Ne ilgisi var makinenin markası ile çekilen fotoğrafın? Bir adama dünyanın en iyi daktilosunu verseniz, dünyanın en iyi yazarı olur mu? Makine değil, bakan ve gören gözdür önemli olan.”
KAPTAN İYİYSE…
Bu, hemen her konuda böyledir. Elbette Formula 1 arabalarına pistte Doğan görünümlü Şahin’le kafa tutmaktan söz edilmiyor burada. Denizde, elbette teknenin bakımlı olması, sağlam olması önemlidir. Ancak her bakımlı ve sağlam teknenin, kendisini abrayabilecek (yani hakimiyeti altında tutabilecek) iyi bir denizciye gereksinimi vardır. Ne kadar sağlam ve bakımlı olursa olsun, hiçbir tekne kendi kendine iş beceremez, okyanusları aşamaz. Eğer denizci bilgisiz, beceriksiz ve özgüvensizse, dünyanın en muhteşem teknesinin başına da iş gelebilir, o okyanuslar aşılamayabilir.
Bütün bunları neden anlattım?
YENİ BİR REKOR
Tek başına ve hiç durmaksızın (non-stop) Dünya turunu en küçük tekneyle gerçekleştirme rekoru kırıldı geçenlerde. 19 Ağustos 2017’de yola çıkan Polonyalı Szymon Kuczynski, Dünya turunu 17 Mayıs 2018’de, 271 günde tamamladı. Teknesi Atlantic Puffin aslında hafta sonları, bir-iki kişiyle yelken keyfi yapmak için üretilmiş bir Maxus 22 idi. Boyu 6 metre 36 santimetre olan bir tekne! 6,36 metre!
Bir önceki küçük tekneyle tek başına dünya turu rekoru, İtalyan Alessandro Di Benedetto’ya aitti. 2010 yılında kırılan bu rekorda kullanılan teknenin boyu 6,5 metre idi.
Herhangi bir su birikintisinin (göl, deniz, ırmak vs.) üzerinde yol alabilen bağlam ve bakımlı her tekne, her yerde gider. Bunu hatırlamak lazım. Elbette ufak tefek bazı düzenlemeler yapılabilir, yapılmalıdır da. Teknenin ağırlık merkezinin aşağıya alınması, direğinin sağlamlaştırılması gibi uygulamalarla her tekne, her yerde ama “iyi bir denizci ile” yol alır.
BOY NEYE YARAR?
Peki teknenin boyu neyi ifade eder? Elbette konforu! Teknenin boyu büyüdükçe konforu artar. İçinde daha geniş alan vardır, daha fazla erzak ve eşya depolanabilir, ayağını uzatıp keyif çatmak için birkaç farklı alan bulunur vs. Bir de “seyir konforu” diye bir şey vardır. Tekneni boyu uzadıkça hızı artar ve dalgalar üzerinde daha stabil hale gelir. İki dalga arasındaki çukura daha az girer ve böylece daha az sarsar içindekileri. Konunun teknik kısmını listelemeye gerek yok. Özetle; hem insan için, hem de seyir için konforu arttırır teknenin boyu. Ama kişinin aradığı konfor değilse, Polonyalı denizcinin yaptığı gibi, başka bir şeyse, o zaman boyun hükmü kalmaz, işlevi önemlidir.
Polonyalı denizcinin bu başarısı, “Okyanus geçmek için en az 15 metrelik tekne lazımdır öhöms öhöms” diye ahkâm kesen herkese güzel bir yanıttır bence. Bu adam bütün dünyayı hiç durmadan denizden ve tek başına, yani yardımsız dolaştı; 6,36 metrelik teknesiyle. Tehlikeler atlatmış mıdır? Hem de fazlasıyla atlatmıştır. Ama bunların ne önemi var? Teknesini ve daha önemlisi kendisini selametle evine geri getirdi ya! Unutmayalım: Denizleri tekneler değil, denizciler aşar.
Bu arada hemen hatırlatalım: Atasoylar’ın (Osman-Zuhal Atasoy çifti) 1992-1997 arasında Dünya turu yaptıkları, çocuklarını dünyaya getirip yola üç kişi olarak devam ettikleri tekneleri Uzaklar’ın boyu da baston dâhil 8,5, su hattı boyu ise 6,5 metre idi. Yani “doğru” örnekler, bizim ülkemizde de var. “En az 15 metre lazım” diyenlerin ülkesinde…
NOT: Lütfen bu yazıyı okuduktan sonra kimse “Ben küvete yelken taktım, okyanus aşmaya gidiyorum” diye celallenmesin. Bilgi, deneyim ve beceri gerekir, herkesin yapabileceği bir şey de kesinlikle değildir. Hani tehlikeli sahneler için TV programlarında söylenir ya: “Sakın bunu evde denemeyin!”
BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ
KUVVETLİ POYRAZ
AĞZIM yandı, artık yağmurla ilgili bir şey yazmak istemiyorum. Mevsimler mi değişti, iyice çivisini mi çıkardık bilmiyorum. Yağış yok yazıyoruz (ki TV’lerde ve radyolarda da aynısı söyleniyor), sistemde görünmeyen yağmurlar yağıyor. Yağacak diyoruz, bakıyorsun pırıl pırıl bir gök! Bir tuhaf oldu bu işler vesselam.
DENİZCİLER DİKKAT ETMELİ
Ama rüzgâr halen tahminlere uygun esiyor. Bu hafta sonu da kuvvetli poyraz görünüyor. Fırtına falan değil elbette. Cumadan pazara kadar Marmara geneli 15-20 millerde canlı poyrazla coşacak ama Bandırma, Marmara Adası ve çevresi, her zaman olduğu gibi çok daha sert bir hava ve deniz koşulları ile karşı karşıya. Bu kesimde (Karacabey Kurşunlu, Bandırma, Kapıdağı Yarımadası, Marmara Adası, Paşalimanı, Avşa) 30 milleri geçer gibi görünüyor. Bölge denizcilerinin dikkatli olmasını öneririm. Tüm denizcilere selamet, tüm okurlara keyifli bir hafta sonu dilerim.