İstanbul’da Deniz’le hasret gidermeye devam ederken bir yandan da belgesel konusuyla ilgileniyorum. Yolda çektiğimiz video görüntülerini daha önce İstanbul’a göndermiştik.
Şimdi bu görüntülerden faydalanılarak Uzaklar II’nin seyahatinin belgeseli hazırlanıyor. İlk bölümler hazırlandı bile.
Uzaklar ile yaptığımız ilk dünya seyahatinin belgeseli o zaman Atv kanalında yayımlanmıştı. 57 bölümlük bir dizi halinde yayımlanan bu belgeseli daha sonra kısaltmış, 8 bölümlük bir özet haline getirmiştik. Ancak çeşitli nedenlerden dolayı bu özet görüntüler izleyiciye ulaşmadı.
Uzaklar II’nin seyahatinin ilk bölümü yarım saatlik 14 adet bölümden oluşuyor. Belgeseli izleyen televizyon yöneticileri belgeseli çok beğeniyor, kanallarında yayımlayabileceklerini söylüyorlar. Ancak bu işler beğenmekle, istemekle olmuyor.
Belgeseli yayımlayabilmek için sponsor bulmak gerekiyor. Çünkü Tv’ler bu tür yapımları para vererek almıyor. Sponsorlara verdikleri paranın karşılığı olarak, yayının başında ve sonunda Sundu-Sunar şeklinde bir kuşak tahsis ediyorlar. Bu sponsorları ise Tv kanalının reklam bölümü veya belgeseli hazırlayan kişiler buluyor.
Şimdi hem Tv reklamcıları, hem biz Uzaklar belgeseline sponsor bulmaya çalışıyoruz. Biz derken bu konuda bana yardımcı olan bir ekipten bahsediyorum. Ekipte şu kişiler bulunuyor: yapımcı Altan Güngör ve Gülfem Akdoğan, Mind Share adlı ajanstan Sinan Turan ve gazeteci Banu Acun. Hepsi mesleklerinde başarılı isimler. Kendilerine “profesyonel gönüllüler” adını taktılar. Uzaklar II’nin seyahatine katkıda bulunmaya çalışıyorlar.
Eğer başarabilirsek belgesel bu sonbaharda bir Tv kanalında gösterilmeye başlayacak. Böylece denize meraklı izleyiciler seyahatimize ortak olurken, belki biz de dibi gözükmeye başlayan seyahat bütçemize bir parça katkı sağlamış olacağız.
İstanbul’un sıcak, nemli ve boğucu havasında koşturmak kolay değil. Fiziki zorluk hadi neyse, ama görüşmeler sırasında bazen kendimi ifade etmekte zorlanıyorum. İnsanlardan ve karadan uzak yaşamak anlaşılan beni biraz yabanileştirmiş. An geliyor, ne diyeceğimi bilemiyorum.
Geçen gün makamında görüştüğüm bir Tv yöneticisi, uzun süredir denizlerde olduğumu öğrenince şaşırdı ve gayri ihtiyari şu soruyu sordu: “Peki, sizin bir düzeniniz yok mu?” Ne cevap vereceğimi bilemedim. Elimdeki peçeteyle terimi sildim.