Puerto Williams’ta tekneyi hazırlamakla meşgulüz. Ushuaia’dan aldığımız mazot bidonları başımıza biraz dert oldu. shuaia’da teknenin 500 litrelik deposunu ağzına kadar mazotla doldurduktan başka, 500 litre de bidonlara aldık. Yelkenli bir tekne olan Uzaklar II’nin hiç bir zaman bu kadar mazotu olmamıştı. Atlantik Okyanusu’nu geçerken dahi 50 litre mazot yakmıştık. Bunun yarısını da aküleri şarj etmek için kullanmıştık.
Ancak Şili kanallarında yakıta çok ihtiyacımız olacak. 1.200 mil boyunca rüzgâra karşı gideceğiz. Kanallar çok dar ve girintili, çıkıntılı olduğundan orsa seyrine uygun değil. Yol üzerinde yakıt ikmali yapacak yer de yok. Mazot motordan başka bizim ısınmamız için de gerekecek.
Ushuaia’da tekneye getirdiğimiz mazot bidonlarını geçici olarak bağlamıştık. Tam yerleştirmeyi buraya bırakmıştık. Yirmi tane yirmibeşer litrelik mazot bidonunu, en kötü havada dahi devrilmeyecek, dökülmeyecek şekilde güverteye sabitlemek tahmin ettiğimizden zor oldu. Bidonların arkasına tahtadan dayanaklar kestik. Üzerlerini matkapla deldik. Tahtaları vardavela tellerine, puntellere bu deliklerden geçirdiğimiz halatlarla sabitledik. Bidonlar her koyduğumuz yerde çapariz verdiler. Epey denemeden sonra nispeten uygun yerlerde karar kıldık. Horn’u geçerken yerlerinden kıpırdamayacak şekilde hepsini tek tek arkalıklarına bağladık.
Ushuaia’dan ayrılmadan önce kendime bir de hediye aldım. ‘Kız gibi!’ bir Opinel çakı… Sadece Fransa’da üretilen özel bir çelikten yapılma jilet gibi keskin bu bıçak Fransız denizcilerin alameti farikası olmuş. Yıllardır gittiğim her Fransız teknesinde görür imrenirdim. Sapı zeytin ağacından çakımı satın aldığım günden itibaren hep cebimde taşımaya başladım. Bir bahaneyle sık sık çıkarıp bir şeyler kesiyordum.
Bir akşam yemeğe davetli olduğumuz Fransız teknesinde, tabağımdaki eti gene cebimden çıkardığım Opinel’imle kesince herkes hayranlıkla bıçağıma bakmıştı. İşimi bitirince önemsemiyormuş gibi bıçağı katlamış, tekrar cebime koymuştum. Fark ettirmiyordum, ama çakımla gurur duyuyordum. Ta ki geçen güne kadar.
Geçen gün gene Opinel’imi çıkarmış oynuyordum. Birden nasıl olduysa bıçak kapandı, sağ elim jilet gibi keskin çelikle sap arasında kaldı. İçimde keskin bir acı duydum. Elimi kurtardığımda üzerinden kanlar akıyordu. İşaret parmağım kemiğe kadar kesilmişti. Sibel yarayı diktirmek için köyün sağlık ocağına gitmemizi söyledi.
Ancak bu tür yaralanmalar konusunda artık tecrübe sahibi olmuştuk. Kendi işimizi kendimiz hallettik. Fakat bu aksilik yüzünden programımız biraz aksadı. Sağ elimi kullanamadığım için, yola çıkışımızı birkaç gün ertelemek zorunda kaldık.