Şili donanmasının verdiği tsunami alarmına göre deprem dalgaları bulunduğumuz yere gece yarısısından sonra ulaşacaktı. Horn Burnu’nun 10 mil kuzeyindeki koyda tsunamiyi beklemeye başladık. Güneş battıktan bir süre sonra rüzgâr hızını daha da arttırdı. Yelkenler sarılı olmasına rağmen arma zangır zangır titriyordu. Bazen kaportayı aralayıp başımızı dışarı uzatıyorduk. Zifiri karanlık gecenin içinde savrulan kar tanelerinden başka bir şey görünmüyordu.
Rüzgâr sanki Antarktika’nın havasını bulunduğumuz yere taşımıştı. Demir zincirine tutulu bosa halatını kontrol etmek için baş üstüne gidene kadar, soğuk içimize işliyordu. Yıllardır bu kadar soğuk bir hava görmemiştim. Kamaraya girdiğimde ellerim yarı donmuş oluyordu.
Gündüz SSB radyo aracılığıyla Türkiye’den yollanmış çok sayıda e-posta almıştık. Hepsinde de tsunamiye karşı dikkatli olmamız yazıyordu. Japonya’daki depremin bugüne kadarki depremlerin en büyüklerinden biri olduğu, tsunamisinin de o şiddette yıkıcı olacağı anlatılıyordu. Mektuplarda yazanları okudukça endişemiz artıyordu.
Deprem dalgaları geldiğinde neler olacağını tahmin etmeye çalıştık. Sular önce çekilecek sonra hızla geri gelecekti. Koyda derinlik 8 metreydi. Uzaklar II önce deniz tabanına vuracak, sonra dalgalarla yükselecek miydi. Neler olacaktı… Aklımıza bir sürü kötü ihtimal geliyordu. Beklemek ve olacakları görmekten başka seçeneğimiz yoktu.
Saatler gece yarısına yaklaşırken üzerimdeki gerginliğin azaldığını fark ettim. Yoksa akşam içtiğim bir kaç bardak içki mi böyle rahatlamamı sağlamıştı. Ama içmemiş olmasına rağmen Sibel de çok rahat görünüyordu. Galiba olacakları kabul etmiştik. Üzerimize kaderine razı insanların rahatlığı çökmüştü.
Dün geceyi fırtına yüzünden ayakta geçirmiştik. Kötü bir ihtimale karşı hazır bekliyorduk. Tekne demir tarasa veya rüzgâr yön değiştirse hemen müdahele edecektik. Ancak şimdiki durum farklıydı. Koskoca limanları yutan, köyleri haritadan silen tsunamiye karşı ne yapabilirdik ki. Elimizden ne gelirdi. Üstümü değiştirip yatağa doğru yürüdüm. Boş yere uykusuz kalmaya değmezdi!
Sabah uyandığımda Sibel telsizle konuşuyordu. Biraz sonra yanıma gelip tsunami tehlikesinin geçtiğini söyledi. Sonra ekledi, “Çayı demleyim mi…”