Hüzünlü bir Kasaba: Colonia, 3 Mayıs 2010

Uruguay’ın turistik kasabası Colonia yaz aylarında çok kalabalık olurmuş. Gün boyu limana Arjantinli turistlerle dolu hızlı feribotlar yanaşırmış. Rio Del Plata halicinin diğer yakasındaki Buenos Aires’ten gelen turistlerle sokaklar cıvıl cıvıl olurmuş. Güney yarıkürede sonbaharın yaşandığı bu mevsimde ise şehir pek tenha… Sokaklara hüzünlü bir yalnızlık hâkim. Yalnızlığı severim. Issız yerlerin çekiciliğine karşı koyamam. İki yanını asırlık çınarların beklediği Arnavut kaldırımlı sokaklarda yürürken kendimi oldukça iyi hissediyorum. Sonbahar yaprakları parke taşların üstünü sarı bir örtü gibi kaplamış. Burnumuza sık sık yanmış odun kokusu geliyor.

 

Tek tük açık lokantaların önünden geçerken koku yoğunlaşıyor. Kaldırım kenarına dizi dizi çınar, meşe odunları istiflenmiş. Yemekler, ızgaralar odun ateşinde pişiriliyor. Kocaman etler közün üzerinde cızırdayarak kızarıyor. Bu ülkede hemen herkes et yiyebiliyor. Ne de olsa Uruguay et memleketi. Bir kilo etle, bir kilo domates aynı fiyata… Akşama musakka yapacağız. Markete girip yarım kilo kıymayla patlıcan alıyoruz. İkisinin de kilosu aynı; 60 Uruguay Pesosu, bizim paramızla 4.5 Lira.

Yarımadanın ucundaki fenere doğru inerken bisikletli biri üzerimize doğru geliyor. Bisikletin üzerinde siyah saçlı bir genç var. Tam karşımızda durup Türkçe, “Merhaba” diyor. Şaşırıyoruz. Denizlili Yusuf Tumay üç haftadır Güney Amerika’yı dolaşıyormuş. Colonia’ya bu sabah gelmiş. Bisiklet kiralayıp şehri dolaşmaya çıkmış. Akşamüzeri feribotla Arjantin’e geçecekmiş. Olur mu öyle şey… Hep beraber feribot terminaline doğru yürüyoruz. Yusuf biletini ertesi güne erteliyor. Bu gece teknede bizimle kalacak.

Ertesi sabah Yusuf’u yolcu etmek için yeniden terminale doğru yürürken aşk üzerine konuşuyoruz. Sokakların hüzünlü havası insanı bu gibi konulara itiyor olsa gerek. Yusuf aşkın ömrünün beş ay olduğunu öne sürüyor ve anlatmaya devam ediyor, “Bir insanı ilk önce dış görünüşünden etkilenerek severiz. Bu dış görünüş genellikle güzeldir. Güzel insanı sever, âşık oluruz. Sevgilimizi tanıdıkça onun iç dünyasının da bizimkiyle aynı olduğunu fark eder, seviniriz. Aynı şeylere ilgi duyduğumuzu, zevklerimizin, hobilerimizin benzer olduğunu düşünürüz. Bu düşünceler aslında birer yanılsamadır; biz öyle olmasını istediğimiz için öyle olduğunu sanıyoruzdur.

Aradan zaman geçer. Karşımızdaki kişi aynıdır, ama sanki bir şeyler değişmiştir. Huyu, suyu eskisi gibi değildir. Aslında değişen bir şey yoktur. Biz sadece o kişinin gerçek halini görmeye başlamışızdır. İlişkimizde yeni bir dönem başlar. Bu evrede onu değiştirmeye, kendimiz gibi yapmaya çalışırız. Bu tabii ki pek mümkün bir şey değildir. Nadiren çok az kişi başarabilir ve devam ederler. Çoğu ilişki ise ya biter veya mecburiyetten bir süre daha devam eder. Kör topal…”

Yusuf aşk, evlilik, ayrılık üzere fikirlerini anlatmaya devam edecekti, ama terminale varmıştık. Feribotunun kalkmasına az kalmıştı. Sarılıp vedalaştık. O pasaport kuyruğuna girerken biz de köy kokulu sokaklardan tekneye doğru yürümeye başladık.              

Scroll to Top