Önümüzdeki hafta İstanbul’a gideceğim. Sevgili kızımı görmeye. Denizciğimi görmeyeli neredeyse iki yıl oldu. Bu çok uzun bir süre.
Uzaklar II uzun yolculuğu için Türkiye’den yelken açarken Deniz 13 yaşındaydı. Bu gün ise 15 yaşında. Dile kolay aradan iki yıl geçmiş. Onu tekrar göreceğim için çok heyecanlıyım.
Uzun deniz yolculuklarında seyahate ara verip memlekete dönmeye hiç sıcak bakmamışımdır. Aylar, yıllar süren seyirlerden sonra bir uçağa atlayıp onca zahmetle geçilen yerlerin üstünden uçarak geri dönmek… Böyle yapmanın insanı yolcuğun o kendine özgü ruh halinden uzaklaştıracağını düşünmüşümdür. Bu nedenle ilk seyahatimizde, elime imkân geçmesine rağmen, beş yıl boyunca Türkiye’ye gitmemiştim. Bu gün de hâlâ aynı fikirdeyim. İnsan (çok özel bir sebep olmadıkça) teknesiyle çıktığı yere, gene teknesiyle dönmelidir, diye düşünüyorum.
İstanbul’da birkaç hafta kaldıktan sonra tekneye döneceğim. Uzaklar II yeniden yıllardır hayalini kurduğum güney okyanusuna doğru yelken açacak. Yola çıkmadan önce tekneyi karaya çekip tutyalarını değiştirmeyi, zehirlisini yenilemeyi planlıyoruz. Tekneyi en son üç yıl önce karaya çekmiştik. Issız güney denizlerinden önce burası bu işleri yapabileceğimiz son yer. Türkiye’deki Jotun boyalarından Işıl Çelik’in yolladığı zehirli boyayı Uzaklar II’nin ambarına koyduk bile.
Teknenin bakımıyla ilgili yaptıklarımızı anlatırken Marinsonic adlı bir cihazdan bahsedeceğim. Tekneye birkaç ay önce Türkiye’de üretilen bu cihazdan taktık. Ses dalgaları yayarak, karinaya yosun, kekamoz yapışmasına engel oluyor. Özellikle polyester ve sac teknelerde harika netice veriyor. Biraz daha kullandıktan sonra izlenimlerimi denizcilerle paylaşacağım.
Kısmetse 16 Haziran’da Buenos Aires’ten Brezilya’nın başkentine uçacağım. Oradan da THY’nin uçağı ile İstanbul’a. Bu değişik yolculuğu ve THY’nin Sao Paulo müdürü Atagün Kutluyüksel’in jestini İstanbul’a varınca yazacağım.