Japonya depreminden sonra ortaya çıkan radyasyon tehlikesi bizi de endişelendirdi. Tekne hayatı karadakinden çok farklı. Devamlı açık havada yaşanıyor. Haliyle atmosfer koşullarından daha fazla etkileniliyor. Deniz suyuna da radyasyon karıştığı söyleniyor. Eğer gerçekten böyleyse daha dikkatli olmak gerekiyor. Su ihtiyacımızı büyük ölçüde deniz suyundan karşılıyoruz. Bulaşığı, banyoyu deniz suyuyla yapıyoruz. En çok yediğimiz yemek makarna deniz suyuyla pişiyor.
Bu seyahatte asıl hedefimiz Horn Burnu’nu dönmekti. Çok şükür bu hedefe ulaştık. Türkiye’ye Atlantik Okyanusu üzerinden dönebiliriz. Gene de kesin bir karar vermiş değiliz. Biraz daha bekleyeceğiz.
Sanırım önce Şili Patagonyası’na gideceğiz. Buralara kadar gelmiş, bunca meşakkate katlanmışken buzulları görmeden geçip gitmek olmaz. Kesin kararımızı herhalde orada vereceğiz.
Teknedeki işler bitmiyor. Puerto Williams’ta eksikleri tamamlamaya çalışıyoruz. Navarino Adası’nın kuzeyindeki bu küçük köyde, yıllar önce hurdaya çıkmış bir geminin üzerine aborda olmuş vaziyetteyiz. Micalvi adlı yolcu gemisi geçen yüzyılın başlarında inşa edilmiş. Emekliye ayrılınca Puerto Williams’ın girişindeki koya getiri karaya oturtmuşlar. Üzerine bir tabela asmışlar; “Micalvi Yat Klübü” Gelen tekneler dünyanın bu en ilginç ve en güneyindeki yat kulübünün üzerine yanaşıyor.
Micalvi ile aramızda ‘Spirit of Sydney’ adlı 18 metrelik bir Avustralya teknesi bulunuyor. Bizim üzerimizde bir Yeni Zelanda teknesi bağlı. Onun üzerinde de bir Fransız yelkenlisi… Geçen gün Falkland Adalarından gelen bir İngiliz teknesi Fransız’ın üzerine yanaştı. Bizim sırada beş tekne olduk. Arkamızdaki sırada ise dört tekne bulunuyor. Biri dışında hepsi Fransız bayraklı. Üçüncü sırada iki tekne var. İngiliz bayraklı Pelagic Australis ve bir Arjantin teknesi… Micalvi ile kara arasındaki boşluğa ise burada kışlayacak tekneler bağlı. Bir Hollanda ve Norveç teknesi dışında hepsi Fransız…
Bu sularda dolaşan teknelerin tamamına yakını sac veya alüminyum gövdeli. Boyları 15 ile 20 metre arasında değişiyor. Çoğu Antarktika’ya gitmiş. Devasa armaları, 100 knot’lık rüzgârlara direnebilecek demir takımlarıyla engel tanımaz Alman panzerlerine benziyorlar. Türkiye’deyken gözüme kocaman gözüken Uzaklar II aralarında küçülmüş gibi duruyor. Ancak güzelliğinde bir değişiklik yok. Uzaklar II her yerde olduğu gibi, burada da en güzel tekne!..
Horn Burnu suları denizcileri de tekneleri gibi. Akdeniz ve Karayiplerdeki hemcinslerinden çok farklılar… Ayaklarında kocaman postallar, üzerlerinde kalın kumaştan yapılmış giysilerle küçük birer devi andırıyorlar. Güney Okyanusunun soğuğu, rüzgârı yüzlerinde derin ve anlamlı çizgiler oluşturmuş. Topçu subayları gibi yüksek sesle konuşuyor, gülüyorlar. Yemeklerini, şaraplarını paylaşmayı seviyorlar. Aralarında olmaktan mutluyuz.